Hadi, hayal gücünün uçsuz bucaksız tuvalinde gezinelim, kısa bir süre de olsa...
...
Gözümün önünde uzayıp giden bu doğaya, hayran hayran
bakmaktan başka bir şey yapamadım, uzunca bir süre.
Aldığım her nefeste, ayrı bir çiçeğin kokusunu duyuyordum.
Gözlerimi her kırpışımda, zihnim kendinden geçmiş bir çocuk gibi başka bir
renge odaklanıyordu.
Ah, ne tatlı… Yeşilin üzerine boyanmış, dağınık bir
gökkuşağı gibi bana bakıyordu.
Bir tutam, gümüş saç teli gibi uzanan ince yol, kıvrılarak
gözden kayboluyordu, bir çalılığın ardında. Gel, der gibi bir davet vardı
görünmeyen kısmında, o yolun. Bin bir çiçeğin içinden geçerek, boy boy ağaçların
serin gölgelerini üzerinde hissederek, gel, diyordu.
Canlı, tatlı ve taze bu güzellik, üzerinde güneşin
ışıltılarıyla, tüm korkuları unuttururdu, insana. Hayret ettim.
“Güzellik,” dedim, “bir bahçe olsaydı, burayı kıskanırdı.”
Sonra kendi kendime kıkırdadım,
etrafa bakarak, bir süre daha…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Fikirlerinizi lütfen bizimle paylaşın :)
Please share your words ^-^